Zekat Bağışı

Zekât, arınma ve temizlik anlamına gelen, İslam’ın beş şartından biridir. Dinen zengin sayılan Müslümanların, mal varlıklarının belirli bir kısmını Kur’an’da belirtilen ihtiyaç sahiplerine vermesidir.

Bağış Yap

 

Soru: Medrese gibi, talebenin İslami İlimler tahsil ettiği ya da hafızlık yaptığı müesseselerin ibanına zekat gönderilebilir mi? Gönderilen zekatları medrese, giderleri için kullanabilir mi?

            Kişi zekatını doğrudan kendi verebileceği gibi vekil tayin ettiği bir kişi veya kurum vasıtasıyla da fakirler gibi, zekat verilebilecek sınıflardan birine ya da hepsine temlik edilmek üzere gönderebilir.[1] Kişinin bir vakfın zekat için açılan hesabına para yatırması o hesabın sahibi olan kişi veya kurumu zekatını gerekli yere ulaştırmak adına vekil tayin etmesidir. Buna göre kişi, zekatını bizzat ilgililere verebileceği gibi bir medresenin zekat hesabına da yatırabilir.

             Medrese ya da İslami eğitim veren bir vakıf yönetimi; talebenin eğitim, barınma, yeme, içme gibi masraflarını karşıladığından dolayı talebe hizmet karşılığında borçlanmaktadır. Zekat, doğrudan fakire verilebildiği gibi onun herhangi bir kişi veya kuruma olan borcunu onun izniyle kapatmak şeklinde de eda edilebilir. Bu durumda ilgili müessese talebeye; “Sizin bize aldığınız hizmetler karşılığında aylık şu kadar ödeme yapmanız gerekir. Ancak hayır sahipleri zekat göndererek borçlarınızın tamamını veya bir kısmını kapatmak istiyor. Sizin de rızanızla gelen zekatı borcunuzdan düşüyoruz. Bu yüzden sizden tekrardan bir ücret talep etmiyor veya o miktarı düşerek daha az bir ücret talep ediyoruz.” şeklinde zekatı hak eden kişiden izin almalıdır.[2] Buna göre medreselerin gelen zekatları talebelerin aylık masraflarına mahsup olmak üzere vakfın giderleri için kullanmaları caizdir.

[1] Bkz. Muhammed Emin İbn Abidin, Raddu’l-Muhtâr ala’d-Durri’l-Muhtâr (Beyrut: Dâru’l-Marife, 2015), 3/224.

[2] Kemaluddîn Muhammed b. Abdi’l-Vâhid İbnu’l-Hümâm, Şerhu Fethi’l-Kadîr ala’l-Hidâye (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2012), 2/268.

FETVA YAZISI İÇİN  TIKLAYIN



KİŞİNİN ALACAKLI OLDUĞU MALLARIN ZEKATINI VERMESİ GEREKİR Mİ?

Fetva

Müslümanın alacaklı olduğu mallar, her ne kadar elinde bulunmasa da kendisine ait kabul edilir. Bu yüzden nisap miktarına ulaşmaları durumunda zekâtlarını vermesi gerekir. Ancak Hanefi mezhebine göre alacaklar zekâtın vacip olup olmaması cihetiyle kuvvetli, orta ve zayıf alacak olmak üzere üç kısma ayrılır:[1]

  • Kuvvetli Alacaklar: Borç olarak verilen ya da satılan bir ticaret malının bedeli olan alacaklar bu kapsamda değerlendirilir. Kuvvetli alacak nisap miktarına ulaşıp borçlu tarafından ikrar edilir veya alacaklının elinde borcu ispat eden kuvvetli bir delil bulunursa, üzerinden bir yıl geçmesi durumunda alacaklı zekatla yükümlü olur. Borç uzun yıllar devam etse de her bir yılın zekâtı alacaklıya vaciptir. Bu şekilde bir alacağı olan kişinin zimmetine her yılın zekâtı ayrı ayrı vacip olsa da zekâtın edası borcu geri alınca vacip olur. Ancak kişinin zekâtını ödemesi gereken başka mallarının olması durumunda borcu taksitle alsa dahi bu miktarı diğer mallarına katarak zekât verir. Bir yıldan daha uzun bir süre borçlunun elinde olan malını alan kişi, geçmiş bütün yılların zekatını vermekle yükümlüdür.
  • Orta Dereceli Alacaklar: Ev kirası veya kendi arabasının satımı gibi kişinin asli ihtiyacı olup ticaret için olmayan bir menfaatin ya da malın bedeli olan alacaklar bu sınıftan kabul edilir. Borcun üzerinden bir yıl geçmesiyle birlikte orta dereceli alacakların zekâtını vermek mükellefe gerekli olduğundan üzerinden birden fazla yıl geçen bu tür alacakların her yıl için zekâtı zimmette vacip olur. Ancak zekâtın eda edilmesi, nisap miktarına ulaşan miktarın geri alınmasıyla vacip olur.[2][3] Bununla birlikte borçludan nisap miktarından daha az bir miktar geri alınır ve alacaklının zekât verdiği başka malları da olursa alacak onlara dahil edilerek zekât verilir.
  • Zayıf Alacaklar: Miras ve vasiyet gibi karşılığında bir bedel olmayan ya da mehir ve hul’ bedeli gibi karşılığında mal olmayan bir bedel olan alacaklar bu kapsamda değerlendirilir. Borçludan teslim alınıp üzerinden bir yıl geçmeyen zayıf alacaklara zekât gerekmez.[4]

Borçlu tarafından inkâr edilen veya geri alınmasından ümit kesilen alacakların zekâtı ise kişinin zimmetinde sabit olmaz. Böyle bir borç sonradan ödenirse tahsil edilip üzerinden bir yıl geçmesiyle sadece o yılın zekâtı verilir, geçmiş yılların zekâtı ise gerekmez.[5]

[1] Heyet, el-Fetâva’l-Hindiyye (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2014), 1/236.

[2] Abdurrahman b. Şeyhi Muhammed b. Süleyman el-Geliboli Şeyhzade Damad Efendi, Mecmaʿu’l-enhur fî şerḥi Mülteḳa’l-ebḥur (Dâru İhyai’t-Turâsi’l-Arabi, 1317), 1/195.

[3] Hanefi mezhebindeki bir diğer görüşe göre bu kısımdaki alacaklar zayıf alacak gibidir. Teslim alınıp üzerinden bir yıl geçmeden zekât gerekmez. Bu görüş de Hanefi mezhebi içerisinde sahih görülmüştür. bkz. Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımaşkī İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr ʿale’d-dürri’l-muḫtâr (Lahor: Mektebetü Raşîdiye, ts.), 5/570-71.

[4] İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr ʿale’d-dürri’l-muḫtâr, 5/571.

[5] Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî (Karaçi,: el-Büşra, 2021), 1/299.



GAYRİMENKULLERİN ZEKATI

FETVA

Zekat; asli ihtiyaçları (ev, ev eşyası, araba vb.) ve borçları dışında nisap miktarı mala sahip olan, akıl-baliğ her müslümana farz olan mali bir ibadettir.[1] Zekat verilecek malda aranan şartlardan birisi de malın artma potansiyeline sahip(nâmi) olmasıdır.[2] Bu sebeple zekat; altın ve gümüş, ticari mallar, sâime hayvanlar(yılın yarısından fazlasında otlayarak beslenen büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar[3]), topraktan çıkan ürünler ve madenler olmak üzere beş farklı kalemden gerekir. Zira sayılan bu sınıfların herbiri artma potansiyeline sahip mallardır. Kişinin asli ihtiyacının dışında sahip olduğu ev ve arsası ise artma potansiyeline sahip mallardan değildir.[4] Bu sebeple kişi ne kadar ev veya arsaya sahip olursa olsun bunlardan zekat gerekmez. Ancak ev ve arsa alım satımı yapıyor ya da ev ve arsaları ticaret niyetiyle alıyor, bunların kıymeti de nisap miktarına ulaşıyorsa bu mallar zekat kalemlerinde zikredilen ticaret malları kategorisinde değerlendirilir.[5] Bu durumda alındıktan bir sene sonra bu gayrimenkullerin piyasa değeri üzerinden zekatı verilmelidir. Buna göre bir kişinin 20 tane kiraya verdiği dairesi olsa dairelerin zekatını vermezken, satmak üzere aldığı bir tane dairesi olsa, kıymeti nisap miktarına ulaşıyorsa üzerinden bir yıl geçmesi durumunda zekatını vermesi gerekir.

 

[1] Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî (Sind: el-Büşra, 2021), 1/297.

[2] Ahmed b. Muhammed b. İsmâîl ed-Dûkātî et-Tahtâvî, Ḥâşiye ʿalâ Merâḳı’l-felâḥ (İstanbul: Daru’l-Hanefiyye, 2018), 2/624.

[3] Heyet, el-Fetâva’l-Hindiyye (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2014), 1/238.

[4] el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî, 1/299.

[5] Muhammed Emîn b. Ömer b. Abdilazîz el-Hüseynî ed-Dımaşkī İbn Âbidîn, Reddü’l-muḥtâr ʿale’d-dürri’l-muḫtâr (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 2015), 3/221.



ZEKAT ALTIN İLE Mİ GÜMÜŞ İLE Mİ HESAPLANMALIDIR?

FETVA

Zekat; asli ihtiyaçları (ev, mobilya, araba vb.) ve borçları dışında nisap miktarı mala sahip olan, akıl-baliğ her müslümana farz olan mali bir ibadettir.[1] Zekat; altın ve gümüş, ticari mallar, sâime hayvanlar (yılın yarısından fazlasında otlayarak beslenen büyükbaş ve küçükbaş hayvanlar)[2], topraktan çıkan ürünler ve madenler olmak üzere farklı kalemlerden ayrı ayrı gerekir. Günümüzde kullanılan kağıt paralar ticarette altın ve gümüşün yerini aldığından zekat bunlarla da verilebilir.[3]

Allah Rasûlü ﷺ zamanında değişim aracı olarak altın para olan dinar ve gümüş para olan dirhem kullanılmaktaydı.[4] Bu sebeple Allah Rasûlü ﷺ zekatın nisap miktarını dinar ve dirhem üzerinden beyan etti.[5] Allah Teâla da Kur’an-ı Kerim de altın ve gümüşü biriktirip infak etmeyen Hristiyan rahiplerini cehennem azabıyla tehdit etmektedir.[6] Bu da Allah yolunda infağın altın ya da gümüşle olabileceğine işaret etmektedir. Bu sebeple günümüzde zekatın kağıt paralarla verilmesi durumunda hem nisap miktarının hem de verilecek zekat miktarının altın veya gümüş üzerinden hesaplanması gerekmektedir. Şu kadar var ki  o dönemde altın ve gümüş arasında günümüzde olduğu gibi büyük bir kıymet farkı mevcut değildi. Bu sebeple Allah Rasûlu ﷺ zekatın iki birim üzerinden de verilebileceğini beyan etmiş ve her birimde zekatın farz kılındığı miktarı belirlemiştir.

Günümüzde altın ve gümüş arasında büyük bir kıymet farkı oluşmuş, gümüş altına nisbetle son derece kıymetsiz bir maden haline gelmiştir. Allah Rasûlü’nün ﷺ tayin ettiği şekliyle gümüşün nisabı (200 dirhem) Asr-ı saadette bir ailenin bir senelik ihtiyacını giderecek miktardaydı.[7] Ancak günümüzde bu miktardaki gümüşün buna yetmeyeceği açıktır. Zekat, fakir Müslümanlara destek olma maksadı taşıdığından[8] kişinin zekata konu olan ticari malları ve nakit paraları gümüşün nisabı esas alınarak kıymetlendirilirse hem az miktarda zekat verilecek hem de pek çok fakir zekat vermek zorunda kalacaktır. Bu sebeple fakirlere en faydalı olacak taraf seçilmelidir.[9] Bu sebeplerden dolayı günümüzde zekatın altın üzerinden hesaplanarak verilmesi gerekmektedir.

[1] Ebü’l-Hasen Burhânüddîn Alî b. Ebî Bekr b. Abdilcelîl el-Fergānî el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî (Sind: el-Büşra, 2021), 1/297.

[2] Kollektif, el-Fetâva’l-Hindiyye (Beyrut: Dâru’l-Fikr, 2014), 1/238.

[3] Muhammed Taki Osmani, Buhus fi kadaya fıkhiyye muasıra (Dimeşk: Daru’l-Kalem, 2020), 1/156.

[4] Yusuf Karadavi, Fıkhu’z-Zekat (Beyrut: Müessesetü’r-Risale, 1973), 1/240.

[5] bkz. Ebû Abdillâh Muhammed b. İsmail el-Buhârî, el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ (Beyrut: er-Risâletü’l-Âlemiyye, 1432), Buhari, “Zekat”, 4; Ebû Abdillâh Muhammed b. Yezîd el-Kazvinî İbn Mâce, Sünen-i İbn Mâce (Beyrut: Dâru’l-Ma’rife, 2009), İbn Mâce,”Zekat”, 4.

[6] Tevbe, 9/34

[7] Ebû Abdilazîz Kutbüddîn Şah Veliyyullāh Ahmed b. Abdirrahîm b. Vecîhiddîn ed-Dihlevî, Hüccetullahi’l-Bâliga (Beyrut: Daru’l-Cil, 2005), 2/66.

[8] el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî, 1/308.

[9] el-Mergīnânî, el-Hidâye şerhu bidâyeti’l-mübtedî, 1/314.